KIRMIZI PAZARTESİ’DE
KADIN
Kırmızı
Pazartesi, bir cinayet roman olduğu kadar bir aşk hikâyesi de olsa, erkek
egemen toplumlarda kadının rolüne çarpıcı bir biçimde değinmektedir. Roman
aslında gerçek bir olay temel alınarak yazılmıştır. Bu sebeple, içinde abartılı
olaylar barındırmasına karşın, gülünemeyen bir parodi gibidir.1

Konu, “haklı”
bir namus cinayeti olarak gözükse de kitapta –ikizlerin duruşması ve kadının
dövülmesi dâhil- kadının söylediklerinin tamamen güvenilir olmadığı düşüncesi hâkimdir.
Hatta gerçek olayda da öldürülen adamın aslında suçsuz olduğu düşünülmektedir.2
Yine de –öldürülen gerçekten suçlu olsun ya da olmasın- “namus için kan dökme”
şu ya da bu şekilde yerine getirilmiştir. Kadının onuru için erkek başka bir
erkeği öldürmüştür ki bu olayda kadının söz hakkı yoktur.
Latin
Amerikalı Gabriel García Márquez, kendi toplumundaki “maçoluk” kavramına da değinmiştir. İkiz
kardeşlerden birinin bıçakla tıraş olduğu gibi detaylara yer verilmesi bu
kavramı daha da belirginleştirmektedir.3 Kitapta cinayetin arka
planı kadar toplumun ortak davranışların portresine de yer verilmiştir.4 Kimsenin
kurbanı haberdar edememesi veya onu koruyamamaları bu gibi cinayetlerde asıl
katilin toplumun kendisi olduğuna işaret etmektedir.5
Namus
cinayetleri, bizim ülkemize de yakın bir kavramdır. Ülkemizde “Kırmızı Pazartesi
gibi cinayet” veya “Kırmızı Pazartesi cinayeti” adı altında namus cinayeti
haberleri gazetelerde yer almaktadır. 6 Kitaptaki gibi bizim
toplumumuzda da cinayetin işleneceğin haberi olanlar –güvenlik güçleri bile-
gerçekten kan dökülünceye kadar bir şey yapmamakta ya da inanmamaktadırlar.
Kitaptakinden daha da trajik olarak, namus cinayetleri yalnızca bir erkeğin
başka bir erkeğin kanını dökmesi değil de kadının öldürülmesi şeklinde de
gelişebilmektedir. Ayrıca namus cinayeti işleyenler –Kırmızı Pazartesi’de
olduğu gibi- pişmanlık duymadıklarını belirtmektedirler.7
Kadın, Kırmızı
Pazartesi kitabında anne rolüyle cinayete teşvik eden, bakire olmadığı ortaya
çıkan gelinle de cinayete sebep olan şeklinde iki rol kazanıyor. Gerçek hayatta
da –özellikle kardeş cinayetlerinde- anne, aile namusunun korunması adına
oğullarını cinayete teşvik eden oluyor 8, kitapta anlatılan olayın
aslı gibi. Ayrıca kitapta anne, bütün kızlarını evlendikleri erkeği mutlu
edecek şekilde yetiştiriyor. Yaptığı her şeyi bir kadından çok eşlerine layık
bir ev hanımı olabilmeleri için yapıyor. Bu şekilde kadının namusu hakkında ne
kadar söz sahibiyse evlilik konusunda da ancak o kadar söz sahibi olduğunu
görüyoruz.
Dünyanın birçok
yerinde töre ve namus cinayetleri gerek erkekleri gerek kadınları hedef alarak
işleniyor. 9 Bu konuda ya sebep ya da kurban olan kadınlar neredeyse
hiç söz hakkına sahip değil. Bu anlayışı kabullenmiş olan toplumsa hiçbir şey
yapmadığından en az cinayet failleri kadar suçlu aslında.
KAYNAKÇA
1-2-3) Bir Söz
Büyücüsü: Gabriel García Márquez, Gene H.
Bell-Villada, Çeviri: İlknur Özdemir, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul, 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder