16 Aralık 2012 Pazar

ANTON ÇEHOV


(Free Download Illustration)

ANTON ÇEHOV’UN YAZILARI HAKKINDA
Doktor Anton Pavloviç Çehov’un “kısa yani başarılı” hikâyeleri daima gerçekçidir. Ayrıca –aldığı tıp eğitiminin de etkisiyle- insan ruhunun renklerini büyük bir ustalıkla anlatmıştır. Buna karşın kendisini asla iyi bir yazar olarak göremediği halde hep iyi bir doktor olduğuna inanmıştır. Tıbbı nikâhlı karısı, edebiyatı ise metresi olarak görmüştür*.
Kısa yazıyı iyi yazı olarak kabul ettiği için – birçok betimleme gerektiren durum öykücülüğünün babası da olsa- hikâyelerinde gereksiz tasvirlere, gereksiz kişilere yer vermemiştir.  Kullandığı dil açık ve yalındır. Döneminin insanlarını, kendilerine rahatlıkla anlayacakları ve yadırgamayacakları bir üslupla anlatmıştır. Çehov nasıl başarılı olduğunu şöyle açıklar: “Yazı yazmak sanatı, aslında kötü yazılanları çizmek sanatıdır.” Zamanında üstleri çizilerek çıkarılmış olduklarından Çehov’un öykülerinde kötü, “olmasa da olur” denilebilecek betimlemelere rastlanmaz.
“Bozkır”, “Kime Anlatsam Kederimi”, “Bir Sanatçının Öyküsü” gibi hikâyeleri okununca Çehov’un yaşama hep karamsar baktığı düşünülebilir. Fakat kişisel mektupları, “Cancağızım” gibi öykülerin arkasında varlığını hissettiren, yaşam dolu ve nükteli Çehov’un aslında gerçek Çehov olduğunu göstermektedir. Özel hayatındaki nükteliliği son sözüne bile yansımıştır: "Çok zamandır şampanya içmemiştim."
*”Tıp nikâhlı karım benim, edebiyat ise metresim. Birine kızarsam geceyi öbürüyle geçiriyorum. Bu davranışımı belki biraz uygunsuz bulabilirsin ama en azından sıkıcı değil. Hem zaten benim bu ikiyüzlülüğümden ikisinin de bir şey kaybettiği yok!”
KAYNAKÇA:
(Küçük Köpekli Kadın, Anton Çehov, V Yayınları, Şubat 1987,Ankara.)
(AnaBritannica)
(Doktor Çehov’dan Öyküler, Anton Çehov, Can Yayınları, 2004, İstanbul.)

ZÜBÜK (Bir Mektup)

Arkadaşının Almanca
Öğretmenine cevabı

Sevgili (…)
Uzun zamandır merak ettiğin, herkesin konuştuğu meşhur Zübükzade ile tanışabildiğine memnun oldum ancak bazı çekincelerimi seninle de paylaşmak isterim. Elbette, özellikle senin çalıştığın ilçe gibi küçük yerlerde, dedikodu boldur. Milletin ağzı torba değil ki büzesin! Şüphesiz bunların bir kısmı da söylentilerdir. Ancak bu kadar çok kişi farklı farklı olaylar anlatarak bu adamdan yakınıyorsa dikkatli ol derim. Tabi bu yalnızca uzaktaki bir arkadaşının tavsiyesi; istediğin gibi düşünmekte, ilçe sakinlerinin her şeyi abartarak anlattığını, İbrahim Bey’in aslında çok iyi bir insan olduğunu ve seni anlayabileceğini düşünmekte özgürsün. Yine de, bütün anlatılanların yalan olduğuna kanaat getirsen bile her yalanda bir gerçeklik payı bulunduğunu unutma lütfen. Eğer Zübük için söylenenlerin yarısı doğruysa, böyle bir insana elini verenin kolunu alamayacağını bilmek için âlim olmak gerekmez. Kapı hikâyesine gelirsek, ona açıkçası pek inanasım gelmedi. Adamı, bulunduğu yere getiren ufak tefek rastlantılar vardır elbet ama bu kadarı olamaz bence. Orada boğulduğunu, kurtulmak istediğini biliyorum ama herkes canını yaktığı iddia edilen, nereden, nasıl geldiği belirsiz birine biriktirdiğin bütün parayı göndermek bence –üzgünüm ama- biraz düşüncesiz ve tedbiriz bir hareket olmuş. Umarım hayatta bazı şeyleri zor yoldan öğrenmek zorunda kalmazsın. Gerçi, daha önce de söylediğim gibi ben öyle bir yerde çalışmıyorum. İzmir’in içinde fen öğretmenliği yapan birinin, tanımadığı hatta benzerlerine bile rastlamadığı insanlar hakkında yorum yapması ne kadar doğru olur onu da bilemiyorum. Lakin ben Zübükzade’nin dikkat etmediğin takdirde canını yakabileceğini düşünüyorum. Dilerim ki ben haksız çıkarım.
İyi dileklerimle sevgiler

(NOT: Arkadaşının bu mektubu postada kaybolduğu için Almanca öğretmenine hiç ulaşmadı.)

HAYVAN ÇİFTLİĞİ

HAYVAN ÇİFTLİĞİ
Hayvan Çiftliği’ndeki Napoleon, Squealer, Koca Reis, Boxer gibi öne çıkan karakterler hakkında birçok fikir var. Peki, açık açık iyilik ya da kötülük yapmasa da saman altından su yürüten iki karakter ne yapıyor? İşte Kuzgun Moses ve Kedi.



Kuzgun Moses
external image AnimalFarmMoses.gifMoses, kitabın başında Jones’un sevdiği, özel bir hayvan olarak anlatılmaktadır. Hiç çalışmamakla birlikte hayvanlara sürekli “Balbadem Diyarı” diye bir yerden söz eder. Tüm hayvanların orada mutlu olacağı adeta hayvan cenneti gibi yer vaat eder. Ancak hayvanlar ayaklanmayı başlatıp insanları çiftlikten kovaladıklarında, Moses de Jones’un eşinin arkasından giderek uzun bir süre ortalarda gözükmez. Ne zaman ki, Napoleon’un yönetimi acımasızlaşmaya, hayvanlar bitkinleşip umutsuzlaşmaya başlar, Moses dönerek hayvanları umutlandırmaya devam eder. Kendisi yine hiçbir iş yapmaz hatta hayvanları işlerinden alıkoyar. Ancak hayvanlar nihai huzuru bulacakları, kuzgunun yükseklerden uçarken gördüğünü iddia ettiği bu hayvan cennetinin öykülerini dinleyerek gerçek olduğuna inanmak isterler.


KEDİ
Hayvan Çiftliği’nde, kitabın başından beri kedinin çıkarcılığı vurgulanmaktadır. Koca Reis’in rüyasını anlatmak için hayvanları topladığı gün kedi gelir gelmez rahatça uzanabileceği yumuşak ve sıcak bir yer arar. Ayaklanmadan sonra çiftliği Moses gibi terk etmese de hiçbir işe elini sürmez. Hatta hayvanların yoldaş olduğu yayılırken önce serçelerle “Gelip patime bile konabilirsiniz” diye konuşmaya gider ancak serçeler kediye yine de güvenmezler. Hayvanlar arasında iş bölümü yapılınca kedinin payına da bir şeyler düşer tabi. Ancak kedi ne zaman bir şeyler yapması gerekse ortadan kaybolur, akşam hayvanlar tayınlarını alırken geri gelir. Nerede olduğu sorulunca da öyle güzel bahaneler uydurur ki, diğerleri kediye neredeyse acırlar. Yönetimde olmasa da çıkarcı bir hayvan olarak kedinin seçilmesiyse, bu hayvanın doğası gereği, oldukça uygundur.